27 Şubat 2008 Çarşamba

!f İstanbul ve Gece Yarısı Öpücüğü

7. AFM Uluslararası Film Festivali’nin nam-ı değer !f İstanbul’un ardından birkaç kelam edesim var 1 haftadır. Lakin bu satırları yazan şahıs bir süredir iş hayatı ile okul hayatını birleştirdiğinden daha önceleri de olduğu gibi yazmak, izlemek, şarkı söylemek gibi zevklerinden fedakarlık etmekte. İşin özeti yazmaya vakit bulamadım efendim.

Hiçbir zaman sıkı bir festival takipçisi olamadım, birkaç senedir film festivallerine katılıyorum, bu sene de Radikal’in kültür sanat sayfasının 25 tavsiyesinden gözüme hoş gözüken 2 tanesini seçip Fitaş’ın yolunu tuttum. Şimdi iyi ki o iki bileti yazıyı okur okumaz almışım diyorum, zira başka filmler için de bilet alma işini sonra yaparım diyerek sallayınca izleyebildiğim film sayısı ikide kaldı.

İlk izlediğim film Ploy’du. 2007 yapımı bir Tayland filmi. Son dönemde popülerleşmeye başlayan durağan, fotoğraflara dayalı Asya filmlerinden bir diğeri. Filme adını veren kız çocuğunun oyunculuğu en çok akılda kalan nokta. Bunun dışında Amerika’da yaşayan, bir cenaze için Tayland’a gelen ve evlilikleri tükenme noktasına gelmiş bir çiftin vasatın altında bir yorumla anlatılmış hikayesinden ibaretti film. Benim için pek sıkıcı değildi, sanırım karla kaplı bir şehirde, Pazar sabahı yarısı dolu bir salonun kaloriferlerini yakmayı pek karlı bulmayan Beyoğlu Fitaş’ın yetkililerinin de yardımıyla uyumadan izlenebilen bir yapıttı Ploy.

Başlıktan da anlaşılacağı üzere izlediğim diğer film Gece Yarısı Öpücü’ydü. 25.000 dolar gibi çok düşük bir bütçeyle çekilmiş bir Amerikan yapımı. Filmin yönetmeni Alex Holdridge de o gün salondaydı.

Gece Yarısı Öpücüğü depresif bir dönem geçiren genç adamın aynı evi paylaştığı arkadaşlarının ısrarıyla internetteki manita yapma sitelerinden birinde yılbaşını geçirebileceği bir hatun kişiyi araması ve bulması neticesinde gelişen olayları, diğer karakterlerin hayatlarını da işin içine katarak anlatan enfes bir film. Aslında çok kompleks bir hikayesi yok filmin, biraz modern zaman unsurlarını kullanarak dönemsel buhranlar yaşayan insanların bunlardan kurtuluşunu son derece keyif alarak izliyorsunuz. Yönetmenin ustalığı da biraz burada çıkıyor, basit hatta daha önce benzerleri işlenmiş bir hikayeyi keyifle izletebilmek. İzlemeyenlere şiddetle tavsiye ederim. Sinemalarda oynayacak mı bilmiyorum, ancak DVD, download bir şekilde izleyin derim.

Festivalin bana hatırlattığı bir şeyse sinemada film izleme keyfi oldu. DVD, download derken bütün filmleri diz üstü bilgisayarımda izler olmuştum. Yine daha çok bilgisayarım sinema izleme aracım olacak elbette, ancak ayda bir de olsa sinemaya gitmek gerekiyor sanırım, zira dev ekranın tadı başka...

Hiç yorum yok: